18 Mayıs 2012 Cuma

dobik dobik

hamileliğimde tam tamına 20 kilo+2 aldım. aslında ilk 5 ay çok az kilo aldığım için doktoruma danışmıştım. yani bebeğimin sağlıklı olması için biraz kil almam gerektiğini biliyordum ve ilk beş ay gayet normal olmam beni ürkütmüştü. hah boşunaymış o ürkme. sonra da sınırın üstüne çıktım.

çok şükür hamilelikte şeker gibi sorunlarla karşılaşmadığım için, bir de milletin şunu bunu yeme (baharatlı yemekler gibi) laflarını takmadığımdan zararlı yiyecekler hariç her bir şeyi höpürdetmiştim. bir de tatlı sevmeyen ben akşamları dondurmalar çikolatalar kendimi kaybediyordum. süt ile birlikte tüketebildiğimden çikolatalar ve çikolatalı bisküviler hayatıma girdi. dondurmaya zaten oldum olası hastaydım. bir de öğünlerimi dolu dolu yemeye başlayınca 3 haftada 4 ilo çaktığım oldu. son zamanlarda da katlayarak kilo aldım ve doktora her gittiğimde tartıya çıkmaya korkar oldum. kar kış olmasına rağmen botmlarım ağır çekmesin diye spor ayakkabılar babetler giyiyordum. yine de sonuç değişmedi 20 kiloyu tatlı tatlı aldım. son aya kadar hamilelikte sadece bir kaç top yutmuşum gibi duran göbeğim vardı. meğer onun yanında dobik kollar, koca bir toto ve tombili bacaklarım varmış. vücudumun özelliği her bir yerinden kilo alıp, kiloyu dağıtması olduğundan insanlar ne kadar genişlediğimi tam anlayamıyorlardı. ama kıyafetler her zaman gerçekleri yüzünüze çarpar. hele o pantolonlar yok mu...

sezaryendan bir gün sonra doktoruma sıraladığım soruların başında "yahu bu ne bu doktor bu ne" oldu. "bu" diye ifade edilen, yani şair burada "bu" diyerek göbeğe refere ediyor. ben doğum yapıcam ala hop tereyağlı ballı ekmek olarak göbek möbek kalmayacak sanıyordum. insanlar hep doğumda bilmem kaç kilo kaybettiklerini bir de ödemlerini attıklarını söylüyorlardı. ben doğumdan sonra bebek olmayan bir jöle karın ve üç ayak kıvamında ayaklarla baş başa kaldım. arabayla eve giderken içinde bebek varken daha sıkı olan göbeğim her çukurda keşkül gibi sallanıyordu. 

bu arada gece gündüz sürekli terliyordum. vücuttaki fazlalıklar önce terle sonra idrarla sonra da vajinal yoldan atılıyormuş. ben sürekli terleyip bir anda buz kesiyordum. terle üşü terle üşü. ne giyeceğimi şaşırmıştım. hamilelikte günde 8-9 kere tuvaleti ziyaret ederken daha fazla su içmeme rağmen anca günde 2 kez tuvalete gider oldum. bu noktada kesinlikle sütün çok büyük oranının su olduğunu fark ettiğimi söylemeliyim. tabi bebeğin baskısı da ortadan kalkınca iç organlarım eski boyutlarına ulaştı. 

rahimin küçülmesi emzirmeyle doğrudan ilişkili, emzirdikçe rahim eski halini alıyor ve karın küçülüyor. emzirmeyle çok fazla kalori yakıldığından yediklerime de çok dikkat etmem gerekmeden yavaş yavaş bebişimin doğmasına rağmen hamile gibi görünme durumundan çıkmış oldum. şimdi göbekli biri gibi görünüyorum =) tatlı bir göbüş

egzersiz yapmak için en az 6 hafta beklemek gerekiyordu, ben internetten sezaryan sonrası pilates dvdsi bulup, onu yurt dışında yaşayan bir arkadaşıma getirtiyorum. umarım o biraz daha sıkılaşıp zayıflamama yardımcı olur. korkunç durumda değilim ama yine de kıyafet konusu çok sıkıntılı olmaya başladı. olan kıyafetim yok. eskiler olmaz hayatta, hamilelikte giydiklerim ya kışlık ya da tam dikişimin üstüne geliyor. neyse azimle hepsinin olacağına inanıyorum.

hamilelikte çatlağım olmadı ama yoga hocamızın dediği hamilelik selüliti yeterince oldu, onlar bertaraf etmek için kese, krem, banyoda sıcak soğuk tazyikli su şoku ve diğer gereken şeyleri yapacağım. yaz geliyor yediklerime dikkat edemiyorum. yani sırf sağlıklı şeyler yesem neyse. o zaman ciddi kilo vereceğime neredeyse eminim. sanırım bu dönemde vücut enerji istiyor. hala çikolata ya da şerbetli tatlıları sevmiyorum ama sütlü tatlılar beni benden alıyor. hurmaya hala devam ediorum. sütümü arttıran besinler olduğunu fark etmem çok uzun sürmedi. yediğim her türlü yeşillik bir kere güzel bir etki yapıyor, balık, bulgur etkisi azımsanamaz yiyecekler. et zaten hem bana dinçlik veriyor hem de sütümün çoğalmasından çok yoğun olmasını sağlıyor. tamam bu sefer söz bu pazartesiden itibaren tatlıyla arama mesafe koyacağım yediğim fındık fıstığı keseceğim. dışarda bekletip ılıttığım meyveleri yiyip, kompostaları içeceğim

3 Mayıs 2012 Perşembe

doğum sonrası değerlendirme - ilk bir ay

bazen günlerin nasıl geçtiğini anlayamıyorum. gün bitiyor gece, zaten uyku olmayınca o günün kesintisiz bir devamı oluyor, 2 saat uyudum uyumadım derken hooop yine güneş doğmuş. tosun sulatnım uyurken ben de uyuyayım diyorum ki hooop akşamüstü hop yine gece yine gündüz pırt diye geçti günler. tabi bu günlerin kolay geçtiği anlamına gelmiyor =) ama o zorluğu "annelik" bir şekilde tolere etmeye güç veriyor. hormonlar yahu tamamen hormonlar herkül gibi dolaşmaca

bebek uyurken anne de uyumalı diyor herkes, hani annenin dinlenmesi için gerekli. dönüp de soramıyorum "iyi de bebek ne yaparken anne tuvalete gitmeli duş almalı yemek yemeli"?

biraz geri saracağım şimdi, bebişimi başarılı bir şekilde sezaryen ile aldıktan sonra ben dikişlerim ve oda ortamına hazırlanmam için bir süre ameliyathanede beklemiştim. kara kafalı kızım benden önce odaya çıkmış silinmiş giydirilmiş uyur vaziyette beni bekliyordu. odaya çıkar çıkmaz kızımın sütle büyük buluşması gerçekleşti. o andan sonra hastanedeki iki gün boyunca hanımefendinin süt kaynağı yani bendenizin göğüsleri kamu malı gibi ortalarda açılıp saçılmaya başlandı. nasıl hamilelikte göbek kamuya mal olmuş ortak mal ise, anneliğin hastanedeki ilk günleri de memeler tamamen halka mal olmuş durumdaydı. işin garip kısmı ben de bunu normal karşılıyordum. yeterince sancı çektiğim için normal doğum kıvamında sütüm geldi. kızım uykuyu çok seviyordu ve uyandırmak için 4 kişi uğraşıp duruyorduk. hemşireler 2 kere telaş edip kan şekerini ölçtüler ama küçük hanım sadece uyumak istediğinden pas vermiyormuş.

benim içinse durum o kadar şenlikli değildi. normal şekilde doğuranlar (eğer kötü epizyoları olamamışsa) hoplaya zıplaya birkaç saat içinde evlerine gittiler, doğumun hemen sonrasında sersem değillerdi ve gülüyorlardı. bense robocop gibi her yanımda kablolarla kısıtlı şekilde hareket edebiliyordum. birçok farklı yerimden bir boru sarkıyordu, sonda damar yolu katater. yataktan her emzirme için kalkmak tam bir seramoniydi. oturuma gelmek tuvalete gitmek...bir de üstüne 24 saat aç kalmam yetmiyormuş gibi daha da aç kalmam gerekiyordu. hemşire 3 ayrı ilacı çotank diye damar yolundan boşaltınca odadaki insan kalabalığı ve sıcakla da birlikte hayatımda yaşamadığım bir işkence yaşadım. içimden tüm vücudumu ateşe vermişler gibi yanmaya başladım. tüm kabloları söküp atıp koşarak dışarıya kaçmak istedim. allahım nasıl yanıyordum. hemşire herkesi dışarı çıkarıp hemen soğuk kompresler yaptı.

dediğim gibi tıbbı olarak çok rahat bir ameliyattı ama bu bir ameliyat olduğu gerçeğini değiştirmiyor. sancılar insanın gözünü korkutabiliyor fakat dayanılmayacak seviyeye geldiğinde epidural alınma şansı varsa hissedilmiyorlar bile. sancılar esnasında bir anda hayat duruyor gibiydi. nefes egzersizleri ve yürüyüşler mümkün olduğunca sancı acısını aşağı çekmeye çalıştım. sezaryenda ise sonrası uzunca bir süre çekilmesi gereken kimisi küçük kimisi büyük sıkıntılar var. operasyondan yaklaşık 7 saat sonra önce sondam çıkarıldı sonra da tuvalete götürüldüm. yataktayken çok da sorun yoktu bacaklarımı hareket ettirebiliyordum. evet bacaklarımı oynatabiliyordum oynatmasına da onların beni taşıyamayacağını anlayamamıştım. ayağa kalktığım anda iki büyük külçe vardı bacaklarımın yerinde. neyse ki tuvaletimi yaptım, içtiğim kompostolar bağırsaklarımın çalışmasına da yardımcı oldu. birkaç saat sonra birinin yardımıyla yürür haldeydim. ama azmettim dikişlerimi zorlamadan gece boyunca yürüdüm. hemen ayaklanmak istiyordum. her bir kablonun çıkış saatlerini saya saya bekledim.  sezaryendeki korkularım bebeğimle ilgilenemeyeceğim ve sütümün gelmeyeceğiydi. daha önce sezaryen yapmış arkadaşlarımın hepsi dert ettiğim konuların hep çözüldüğünü söylemişlerdi. gerçekten bebekle ilgilenmemek gibi bir şey söz konusu olmadı. biraz dikkatli ve yavaş hareket etmem gerekiyordu. bir ayın sonunda yataktan kalkarken hala dikişlerimin bazı noktaları acıyor. doktorum en az 6 ay bebekten ağır bir şey kaldırmamamı tembihledi. iç ve dış dikişlerimin sağlamlığıdan emin olmasına rağmen hiçbir şeyi riske atmak istemiyordu.

doğumun ikinci gününde hastanede bir ton eğitim verdiler, bir de bir diyetisyen gelip yediklerime özellikle de gaz durumuna nasıl dikkat etmem gerektiğini anlattı. meyve yememek ve süt-yoğurttan bu kadar çok yerken bir anda uzak durmak başlarda çok zor geldi. bir hafta sonrasında meyve olarak az az hurma yemeye başladım. hurma cidden mucize olmalı. meyve yerine hep komposto içtim. elma, kuru kayısı, kuru incir, karanfil, kuru erik, kuru üzüm ne bulduysam doldurdurduğumuz kompostolar yapıldı. zaten çılgınlar gibi su içiyordum üstüne komposto, still-tee, rezene içmeye başladım.

evime geldikten sonra bir nebze rahatlamıştım ama bir anda bebeğin gerçeği olan gaz sorunu osmanlı tokadı gibi yüzümde patladı. doktorlar bebeklerin ilk 3 hafta gazı olmayacağını söylüyorlar ama biz acemi anne ve acemi büyükanneler hastaneden çıkışta son kez emzirmeden sonra gazı almamıştık ve o sanırım bağırsaklara indi. o gün ve gece, bizi ondan sonra geçen her gün ve geceye şükrettirdi. annem iki hafta boyunca yanımda kaldı. kızımız bizim odamızda beşiğinde yatıyordu. sabaha karşılar dışında annemi geceleri pek uyandırmak istemedim. beyimin de başka bir odada kalmasını süreçten uzaklaşmaması için istemedim. gaz durumu ilk gün gibi olmasa da hala bir sorun. pıtpıtamaktan bıkmadan sabırla yapmamız gerekiyor, bir de her bebeğin sevdiği bir gaz çıkarma pozisyonu var, biz birkaç tanesini birleştirip kombo yaptık. dizde olan en etkilisi, sonra omuz sonra da karın karına durmak geliyor. mesela koldaki pozisyonu hiç sevmedi.

dolaptan çıkardığım soğuk her şeyin gaz yaptığını bildiğimden kesinlikle en az 15 dakika dışarıda bekletip tüketiyorum. artık 6 haftanın sonunda dışarıda beklemiş meyve ve ılıtılmış yoğurt yiyorum. sadece süt ve baklagillere pek cesaret edemedim. gayet baharatlı yiyecekler yiyorum. sevdiğim birçok yemekten kısmıyorum.

ilk 6 hafta egzersiz yapmak yasaktı, bugün doktorumdan normal hayatına dönebilirsin iznini aldıktan sonra temiz havada bebişimi wrap ile kendime sararak yürüyüşlere başlayacağım. hem o temiz hava alacak hem ben hareket edeceğim. mutlu bebek için mutlu anne şart. kendimi saç baş dağınık aynada her gördüğümde, sağım solum kusmuk süt kokarken kendime güvenim düşüveriyor. bebişim rahata erer ermez gidip duş alıp gözüme hoş görünen ama gene emzirmek için en rahat kıyafetleri giyip kendime geliyorum. az az dışarı çıkmaya da başladım kızımla. gözümü korkutmamaya çalışıyorum. şalla emzirmeye alışmam gerekiyor.

bu dönemde de istediğim şeyleri yesem de sağlıklı beslenmeye özen gösteriyorum. bebeğime yararı olduğunu bildiğimden mümkünse her gün yumurta yiyorum, haftada bir iki kere balık yemeye, her gün bir şekilde yumurta dışında et ya da peynirle protein almaya çalışıyorum. hala kahve içmiyorum, zaten hiç aradığım bir şey değil. çayı da hastenedeki diyetisyenin önerisiyle ana öğünlerde tüketmiyorum.

öyle ya da böyle vücut kendini toparlıyor, sezaryende bu birazcık daha uzun sürerken normal doğuma da ters tepki veren vücutların olduğu söyleniyor. şu an dönüp baktığımda hayırlısının benim için sezaryen yapmak olduğunu fark ediyorum. önceden daha tepkiliydim bu fikre ama biraz daha büyüdüm sanırım. sadece annenin normal doğuma hazır olması yetmiyor bebeğin de hazır olması gerekiyor. bizde kızım normal şekilde gelmek istemedi.belki komplikasyonlar olacaktı ben normal diye inat etseydim. en büyük rahatlığım sezaryen de olsa bebek kendi gelmek istediği zamanda dünyayla tanıştı.

herkes umarım hakkındaki en hayırlı doğumu yapar.