28 Aralık 2011 Çarşamba

ağrılarım

geçen iki haftadır acayip hastaydım, üşüttüm ya da biri beni öptü pis pis mirkoplarını bulaştırdı ya da öylesine hasta oldum. cidden sinir bozucu iki haftaydı çünkü kendime bu akdar dikkat ettiğim, ince giyinmediğim, deli gibi beslendiğim, vitamin aldığım bir dönemde hasta olmak bir de üstüne bir türlü iyileşememek tepemi attırdı. ilaç almadım, bol bol dinlendim ve boğazım ile burnumu tuzlu su karbonat ile temizledim. tabi bir haftalık raporumu çakmadan ve sabah akşam yatakta mırıl mırıl uyumadan geçmedi hastalık. ama ıhlamur yapraklarına elma kabukları havada uçuştu, onları kaynatıp içtim, zencefilli sütler yuvarladım. yan etkisi olarak beyimi de hasta yaptım sanırım. dinlemek en iyi çözüm oldu.

hala ankaranın kuru havasına karşı salona ve yatak odasına havlular ıslatıp kalorifer peteklerinin üstüne koyuyorum. özellikle uyurken.gece uyanıp boğaz kuruluğu ve göğüs yanması hissediyorum hala. doktor özellikle saat başı bir kaç damla da olsa su için boğaz kuruluığumu engellemem erektiğini söyledi, bir de protakal suyu içmek yerine portakalı ye dedi. asitli, acı, baharatlı, sıcak içeceklerle münasebetimi hoş karşılamadığını ifade etti =) neyse şimdilik çok şükür iyiyim, burun için tuzlu su karbonat tüm vücut için dinlenme öneriyorum.

bu arada 25. haftamda şeker yüklememi yaptırdım, mis gibi limon sıkılmış şekerli suyumu kusacak hissini yaşayıncaya kadar kafama diktim. 50 mg lik yaptırdım ben, sanırım 100 mg de aç gitmek gerekiyor. bir saat sonra da kanımı aldılar.

şu an 26. haftamdayım, cuma doktor randevusu var. ultrasona uzunca bakamıyorum gibi geliyor, hem görmek istiyorum hem de üç boyutludan ürküyorum. tam aanlayamıyorum da iki boyutluda bu organları bu kemiği falan derken hım hım hım diyorum. sonuçta gerçek bir görüntü olmadığından similasyonda biraz daha değişik bir görüntü oluyor. içimde hissetmek daha güzel bir şey bence. biraz kıpırdanınca bi hoş oluyorum, yansımama bakınca bir yerde yürürken diğer insanların içinde sadece kendi organları var ben de bir bebek var vay beeeeeee diye düşünüyorum. sağlıklı olsun da gerisi teferruat

26. haftanın başında yani üç gün önce gece uykumdan iki kez ciddi kasık ağrılarıyla uyandım. uyanacak kadar ağrım olması ve tuvalete gitmeme rağmen de geçmemesi endeniyle çok uykusuz ve tedirgin güne başladım. hatta gece uyanışlarımda bebişimi dürtüp tepki ver biraz bakıym dedim. mekanik, fizyolojik ağrılar , sancı antremanları, braxton hicks kasılmalarının olabileceğini biliyorum. ama dinlenme esnasındayken ağrı duymak beni baya endişelendirdi. sabah kalkınca hemen doktoru aradım ama ulaşamadım. öğlene doğru biraz azalmıştı ağrım doktorumun hemşiresiyle konuştum. ve aslında bir önceki akşam, sadece 2 saat içinde gereksiz fazla aktivetede bulunduğumu fark ettim. öncelikle yemekte nohut yemiştim deli gibi gaz yaptı, sonra 45 dakikaya yakın yürüyüş yapıp üstüne bir iki yoga hareketi yaptım bir de hepsini bitirince gidip duş aldım. hemşirenin ilk söylediği sıcak suyun kasıkları etkileyeceği idi. ve bir anda tüm kısa süre içinde gerçekleştirdiğim maraton gözümde canlandı. hepsi ayrı ayrı yararlı olup, bu kadar kısa süre içinde peşpeşe yapılınca, atamadığım gazım, hızlanan kan dolaşımım ve etkilenen kasıklarımla bana ağrı olarak dönmüştü. periyodik olarak olmadıkça kasılmam ve kan gelmedikçe sakin olmamaı ama ağrım şiddetlenir veya devam ederse doktora gelmemi söyledi hemşire. şu an iyiyim yalnızca normal büyüme ağrılarım ve kasılmalarım var.

antreman kasılmalarını baya yaşamaya başladım gibi geliyor, tuvalete gitmem gecikince tuvalet esnasında da kasılmalar beni karşılayabiliyor. bunun için pek yapılacka bir şey yok sanırım. git gide doğum mantığına alışmaya başladım. kasılıcam sancım gelecek ama sonra bitecek diye kendimi telkin ediyorum. yürüyüşleri hala önemsiyorum, mümkünse gaz yapan yiyeceklerden uzak duracağım bebiş büyüdükçe gaz olayı rusya gaz rezervlerine yakınlaştığım bir şekle giriyor. gelseler benimle doğal gaz anlaşması yapsalar daha karlılar. off off O_o

22 Aralık 2011 Perşembe

homini gırtlak homini homini

bu bilgilendirici seminerlerden ben bile azcık baydım, okuyan nadir insanları da ders verir gibi kanırttığım için özür diliyorum. ama bildiklerimi paylaşmazsam bilmemin kendimden başkasına ne yararı olabilir =D

neyse bugünkü dersimizde ankarada ünlü bir doktorun muaynanesinde ufak bir beslenme semineri veren ve kendisi de hamile olan diyetisyenin söylediklerinden bahsedeceğim. benim zaten hayatımın anlamı zevkle,  hevesle güzel yemekler yemenin tadını çıkartmaktı. herhalde tontik hatunlarımızın en özgür ve suçluluk duymadan yemek yediği dönemdeyim. bir de bu dönemde istediğinizin önünüze gelmesi cabası. hayır eğer aşermek diye bişi varsa ben zaten 30 yıldır hamileyim. kendimi bildim bilelii aklıma garip yemekler düşer, bir anda güzel bir şeyin tadı hipaalamusda çakar ve midem de "yeşşşş myy preşııışşşş istiyoruuussss" deyiverir. ama hayır hamileliğimde aşermedim, normal dönemde istediklerimden bile az şeyler ister oldum. bugün bir şımarıklık yapıp aklıma şu geldi nolllur onu bana alın dedim ama dediğim gibi tamamen şımarmak amaçlıydı.

bir de annemin kokmuştur sana, görünce canın istemiştir dediğinden ya da başkalarının aklında kalırsa bebenin totosunda iz olur diye tırstırmasından asansörde saçma dallı bir meyveyi ağacından söküp getirmiş olan memurun omzuna dokunum "ondan yicem ben dedim" veya yurtdışından bir başkasına hediye oalrak getirilen çikolataları verirken sadece ama sadece ulaşamıyorum o çikolatalara diye -tatlıyı pek haz etmem- "açar mısınız ben bir tane alayım ondan" şeklinde yüzsüzlük ederek sahibine verdim. bur bir kaç ay önce gördüğüm herşeyi ya istiyorsam korkusuyla herşeyden yemeğe dönüşmüştü ki doktor yuh bir aylık dönemde 4 kilo çakmışsın demesiyle kendime geldim. "yahu çılgın mıyım canımın istemediği lokumları ıbır kıbırı ne yiyorum ben" şeklinde aydınlandım.

hımm şu an bence, son dönemde hızlı kilo almış olmama rağmen kendimi çok ağır hissetmiyorum ama böyle devam edersem hamileliğin son dönemini penguen gibi geçirmek zorunda olacağımı, kan dolaşımımın bozulacağını ve doğum yapmamın zorlaşacağını idrak edebiliyorum. şu penguenlik beni cidden ürkütüyor, son iki ayda bir smokin giyip kutuplardaki penguenlerden biri olup paytaklaşmak... üç buçuk üç buçuk.

kesinlikle kilo alırım da veremem, çirkin görünürüm korkusu değil bu. kilo alırım da paytaklaşırım, yürüyemem, hareketlerim kısıtlanır, bebişime sağlıklı bir anne olamam korkusu bu. nasıl göründüğümü deli gibi sevdiğim zamanları yaşıyorum, göbük önde toto arkada uygun adım ilerliyoruz. dört bir yanımı taytlar mini etekler sarmış durumda ki normalde afro-amerikan rapçiler gibi bol giyinen ben, şimdi daracık kıyafetlerden zevk alıyorum. kilo aldıkça daralıyor kıyafetlerim. ama demiştim eğer bir de üstüne aşırı bol şeyler giyersem ramazandaki yardım çadırlarına benzerim.

önemli olduğunu düşündüğümbir başka şey ise beslenme! özellikle o kısa seminerden sonra gene bir sürü kazık çakmıştım kafama hımm bunlar önemli diye. hamilelikte alınan düşük ağırlığın daha sonra anne ve bebeğe sıkıntı verebileceği söylendiğinde pür dikkat geri kalanı dinledim. fazla yağdan, abur cuburdan, kızartmadan, yararsız diğer yiyeceklerden uzak durduktan sonra iyi beslenme ile alınan kilonun bana yarar getireceğini düşünüyorum.

şimdi orda öğrendiklerim şunlardı; öncelikle günlük alınması gereken yiyeceklerden başlayayım. mümkünse bir yumurta yenmeliymiş, yumurtanın nasıl yararları olduğu uzun uzun anlatıldı, ondaki proteinin başka yiyecekte olmadığı, insan vücudu ve bebek gelişimi için önemi vesaire. ben bir iki gün yumurta yemeği ihmal edebiliyorum. her gün yumurta tüketince insan bi yeter diyor. ama en çok bir gün ara veriyorum, genelde tavada az zeytinyağıyla peynir ve sütle yapıyorum. haslanması sanırım daha az kalorili ama ben pek yumurta fanı olmadığımdan kendime çeşit yaratmam gerekiyor. bu arada kesinlikle mok püsürden temizlemek için kırmadan önce ya da pişirmeden önce yumurtayı yıkıyorum. sona günde en az 3 porsiyon kalsiyum ve 3 porsiyon meyve yememiz tembihlendi. ben genelde öğlneleri ayran veya yoğur, öğleden sonra bir küçük süt akşam yien ayran/yoğurt ya da yatmadan önce süt şeklinde alıyorum bunu. meyve için de ara öğün mantığıyla kahvaltıdan sonra bir ara öğün, öğle yemeğinden sonra bir ara öğün ve akşam yemeğinden sonra bir ara öğün şeklinde abartmadan meyve yiyorum.

bu dönem için temel yiyecek demir içeren besinler ve bu da en çok ette var sanırım. her gün bir öğünde et yenmesi lazımış. diğer öğünde de sebze yeniyor zaten. demirin vücuda geçmesi için c vitaminiyle birlikte alınaması yararlıymış, c vitamini de yeşil yapraklı şeylerde bulunurmuş yani yeşillikler, biber gibi. et yerken yanına salata yemek çok yararlı. bunun dışında haftada iki kez balık bir kez de baklagil-nohut, kurufasulye vb.- tüketilmeliymiş. hepsinden alınan fayda farklıymış. ben tabiki bir asker edasıyla bunu yapmıyorum. bir süre akşamları pizzayla geçiştiriyordum. ama en kötü bir öğünümü sağlam tutmak istiyorum. 3 porsiyon olmada sa 2 porsiyon kalsiyum alayım istiyorum. o diyetisyende söylemişti ben de öyle biliyorum, bebek annneden alacağını alıyor, ama annenin dişinden saçından kemiğinden kaybetmemesi için kendini sürekli yenilemesi lazım.

pişmemiş etten, midyeden, salam, sucuk, sosisden, yıkanmamış yeşillikten uzak durulmalı. bir de karışık bitki çayları, bağırsaklarda müsil etkisi yaratan otlar, rezene gibi ya da içine kasları gevşetici veya homonal şeyler bulunan bitkiler, adaçayı gibi, pastorize olmamış her türlü peynir - bu bebeğin ilerideki sağlığı içinmiş sanırım- mozerella gibi yada küflü şeyler, aklıma bir rokfor peyniri geldi mesela yine tüketilmemesi gereken şeyler. bitki çayları konusunda dikkatliyim ben genelde deli gibi su içmeye çalışıyorum. amnio sıvısının 2 saatte bir yenilendiğini söylediğinde, seminerdeki hamileler bir anda sebilin başında bitmişti.

ya ben psikopatça bunlara uyuyor muyum? hayır daha alt seviyedeğim bazen mayakça uyuyorum bazen sallıyorum. yeni alışkanlığım kocim seviyor diye yaptığım tatlıları benim de süt eşliğinde yemeğe başlamam. ama yararlı bir şey yerken mesela et, kesinlikle kilo mu alıyormuşum çok mu yemişim umrumda olmuyor. suçluluk yaratanlar başka şeyler. ya sonuçta kitabına göre hareket edince herşey düzgün gidecek diye bir kaide yok. kendimi böyle sayko şekilde buna yönlendirmiyorum, ama bilmekten zarar gelmez. mesela öyle internette hamilelik dönemlerini takip etmiyorum, bu döneme ve sonrasına dair kitaplar okumuyorum sadece doktorlar üzerinden bir şeyler öğrenip onları uyguluyorum. bir de biraz inancıma kalıyor gerisi, Allaha havale etmek gibi bir durum söz konusu bende.


ama güzel olacak her bişi güzel olucak diye olumlama yapmama da engel yok. iç huzurumu koruyorum böyle...

21 Aralık 2011 Çarşamba

ben hamilenin zeki, çevik ve spor yapanını severim

hamile olmadan önce bu döneme dair bazı hayalallerim vardı. mesela çadır gibi kıyafetler giymeyecektim. heidi klum II olacaktım ^_^ yoga yapacaktım. yogaya daha önce giderken hamile yogasını araştırmıştım. tam içeriğini bilmesem de, hamilelikte yoga yapma fikri bir mıh şeklinde kafama kazındı.

hamile kalır kalmaz hipnotize olmuş gibi "yoga yapıcam beeen" şeklinde kollarımı öne açarak bir zombie misali yoga merkezlerine ilerledim. öncelikle gittiğim hastanede böyle bir imkan olduğunu öğrendim. hastanede olması daha güvenilirdi. ama 12 haftamı tamamlamadan kesinlikle izin verilmiyordu. Bunu hem doktorum söyledi hem de yoga yaptıracak eğitmen. Doktorunuzdan izin aldiktan sonra gönül rahatlığıyla yogaya başlayabiliyorsunuz. 12. haftayi zor bekledim ben. Bir kac ders sonra hocanın normalde ders verdiği mekanda seanslarin daha uygun olduğunu ve hamilelerle daha ilgili olduklarını görünce, hastanede yogaya gitmekten vazgectim. Asıl olay sanırım o yoga eğitmenine güvenmemdi, kendisi iki normal doğum yapmis deneyimli bir hoca olunca pek soru işareti kalmadı bende.

normal yogada oldugu gibi klasik meditasyon yok, ommmmm şimdi rahatliyoruz çakralar açılsın yok. Ama bebeğinizin farkına varmanız, bu hareketleri onun için yaptığınızın farkındalığına ulaşmanız için kısa bir rahatlama süresi veriliyor. Daha önce yogaya gittiğimden, ucundan da pilatese devam etmişliğim olduğundan rahatlıkla şunu söyleyebilirim; hamile yogasinda pilatesten cok az farklılık var. Amaç bacak kaslarını hamileliğin son dönemi ve doğum için güçlendirmek, emzirmede, bebek kaldırmada ihtiyacımız olacak kol, omuz ve göğüs kaslarını güçlendirmek, bel ve sırt ağrılarınızın azalmasi için omurganızın açılmasını sağlamak ve pelvik taban kas ile kemiklerini açmak esnetmek için huh huh huhlar yapmak =)

gayet kondisyonuzu arttırmaya yönelik zorlayan hareketleri barındırıyor. Ben yeni başladığımda pek bişi anlamadığımı, fark göremediğimi söylemiştim. 36. hafta civarında olan yoga arkadaşım "simdi anlamazsın ama ilerideki haftalarda hareketler vücudunu acayip rahatlatiyor" demişti. Kesinlikle öyleymiş. İş yerinde hep oturduğumdan, duruş bozukluklarından ve özellikle vücudumun ağırlık merkezınin değişmesinden dolayı belim ağrıyor, yogaya gittikten sonra bir rahatlık ferahlık geliyor. Böylece aldığım kilolarla da daha rahat baş edebiliyorum.

Yoganin iki seansını nefes ve eşli yoga icin ayırdılar. Nefes kısmının çok ama çok önemli olduğunu düşünüyorum. her zaman her yerde bu bana söylendi. aklıma her geldiğinde bir kaç derin nefes alma ihtiyacı duyuyorum. artık ben sadece kendime değil bebeğime de nefes alıyorum. ikimizinde fazladan oksijene ihtiyacı var. mesela benim bu akdar kan pompalamakla baş edebilmem ve bebişi rahat beslemem için kaliteli derin nefesler almam lazım. ben alırsam bebiş de alıyor o nefesi. hamilelik boyunca alınan nefesin yanı sıra doğum esnasında sancılar arasında alınan nefes de anne ve bebeğin doğum stresiyle başa çıkmasında çok büyük fayda sağlıyormuş.

nefesi sadece sığ almanın pek faydası yok, ciğerlerin üstü kısmı gibi alt kısmını da doldurabilmeniz gerekiyor. bu da ayrı bir antreman aslında. alt kısımdan kastım diyafram nefesi değil. diyafram nefesini hamilelik ve doğumda unutuyoruz. ciğerlerimizi açabilmek ve derin nefesler alabilmek için bize 4 nefes tekniği gösterildi yogada. biri; derin nefes alıp verdikten sonra kesik kesik aldığını köpek nefesi, diğeri ise ha ha ha olarak alıp hu şeklinde üç aşamada alınıp tek aşamada verilen teknikti. bu iki teknik yumuşak olarak nefes almanızı sağlıyor. asıl ciğerleri açan teknikler; derin nefes alıp nefesi vermeden yapılan kesik köpek nefesi ile derin nefes alınıp verildikten sonra 3 aşamada alınan yani 3 aşamada yükselen köpek nefesi ile ciğerleri doldurduğunuz teknikler. ilk ikisinden birini ve son ikisinden birini seçmemizin bizim için iyi olacağı söylendi. bu nefesleri kesinlikle ama kesinlikle oturarak denemek gerekiyor ayakta başınızın dönüp düşme ihtimaliniz var. ayrıca sancı aralarında bu nefesleri almak lazım. bu nefes tekniklerinde yükselen ve açılan yer göğüs kafesi karnımız değil. omuzları arkaya yuvarlayarak dik şekilde oturmak nefesin doğru bölgeye gitmesini sağlıyor.

şimdi gelelim komik kısıma:eşli yoga! aslında eşli yoga denmesine bakmayın sadece eşinizin doğuma akdar olan uzun ve meşşakatli sürede hem sizinle bu dönemi paylaşması hem de sizden bu dönemdeki yükünüzün bir kısmını alması amacıyla gösterilen hareketlerdi. amaç sizin sırt bel ağrılarınızın azalması için uygulanacak masaj tekniklerini göstermek, ödemleriniz için yapılacak hareketlere yardımcı olmasını sağlamaktı. ben kocimi böyle bir şeye ikna edebildiğimle gurur duyarken, derse gittiğimizde koşa koşa hevesle gelmiş baba adaylarını gördüğümde biraz şaşırdım. valla hepsi pek istekliydi hatta benim beyim en isteksiz alaturkaya yakın eş olarak kaldı aralarında. o seansı genelde çevreme bakıp, diğer 11-12 çiftin yaptığı pek günlük kas kullanımımıza uymayan hareketlere ve tombul eşlerini kaldırmaya çalışan kan ter içinde kalan eşlere kahkalar atarak geçirdim. yine de sevimli bir deneyimdi bence.

hem nefesi hem de eşli hareketleri yararını görmek ve iyice öğrenmek için her gün yapmamız salık verildi. valla iki günden sonra; hadi kollamını ve bacağımı kaldırırken bir yandan omurgama baskı yap arkasından ödem için bacaklarıma masaj yap pek tutmuyor işten gelmiş kocada. tatlı tatlı davranıp iyi zamanını bulmak ve koca karnı gözüne sokmak gerekebilir.

asıl önemli konuya gelemedim bi türlü. kan dolaşımı ve boşaltım için hayati olan; yürüyüş! her gün ne kadar yürünebilirsa, düzenli olarak, tempolu ama yorulmadan yürümek lazım. ben sabahları yataktan tırnaklarımı kazıyarak kalkabildiğimden, kış dönemi hamileliği yaşadığım için sabahlarının çiğdir, buzdur, kırağıdır tehlikeli olabileeğinden, akşamları işten geldiğimde artık güneş ışığını göremez olduğum için aşağıdaki kocceman parka inemediğimden uzun süre yürüyüşleri aksattım. sonunda sezencim imdadıma yetişti ve onun tabiriyle çamaşır kurutmak için kullandığı askıyı yani yürüyüş bandını bana ödünç verdi. şu hastalık bir hafta aksamama sebep oldu ama genelde akşamları en kötü 20 dakika düşük tempoda yürüyünce vücut bi kendine geldi. harekette bereket varmış. bu yine kilolarla baş etmek için birebir, en azından dengeli bir dağılım sağlıyor.

yine söylenenlere göre ileri dönemde yapılan yüzme aktivitesi vücudu çok rahatlatıyormuş. beden resmen şu içinde kalmak istiyormuş. ilk gittiğim doktor beni korkutmuştu biraz o yüzden yüzmeye bir türlü cesaret edemedim. doktor "evet yüzemk iyi ama çok güvendiğin bir yer varsa git yoksa bi de mantardır enfeksiyondur temizlemekle uğraşmayalım" diyince bi huylanma durumu yaşadım. ama sanırım son aylarda gözümü karartacağım.

son olarak benim çok güzel müüükkkemmel iki kardeşimden bir tanesi, handanı ne kadar sevdiğimi söylemek istiyorum, göz bebeklerim beniiimmmm

programımıza burada ara veriyoruz, en güzel günler en güzel geceler...

14 Aralık 2011 Çarşamba

göbüşlerin efendisi

çok süslü bir yaratık değilim ama bakım yaptığım, özen gösterdiğim vücud bölgelerim var. misal ayakklarımın altına dikkat ederim, dirseklerimin yumuşak olmasına vesaire.

kardeşim güneşlenirken insan üstü bir çabayla göbeğini bronzlaştırmak isterdi. bana güneşlenmek başlı başına mantık dışı geldiği için, bir de göbeği vücudunun diğer bölgelerine göre daha beyaz kalıyor diye akrobatik hareketlerle güneşle buluşturmaya çalışması, cidden dünyanın en gereksiz çabalarından biri olarak gelirdi.

şimdiyse heralde en çok mıncırdığım bölgem göbüşüm. 12. haftadan itibaren (göreceksiniz daha sonraki yazılarda da bu haftaya çok atıf var heralde dönüşüm olmuş benim için) annemin göbeğini nemli tut ihtarlarına uymaya çalıştım. o, zamanına göre vazelin kullanmış. ama zaten üretkenlik gibi, doğumun nasıl geçeceği gibi, hamilelik esnasındaki fiziksel tepkiler de büyük oranla ama kesin olmayan bir şekilde anneden gelen genetik mirasa bağlı. çok şükür annemin çatlağı yok, nemli tutmamın çatlağı önlediğine dair yüzde yüz veriler olmadığını da okumuştum bir yerde. ama zaten kuru ve gerginken, bazen çatlayacak gibiyken, hele 6. aya girerken davulumsu bir gerilme hissederken nemlendirmek her zaman işe yarar rahatlamak için düşüncesindeyim.

başlarda daha hafif olarak bebe yağıyla başladım, iki günde bir aklıma geldikçe sürüyordum. sonra yavaş yavaş çoğalttım her güne çıktım. son haftalarda sabah akşam olarak sürekli göbek mıncırma durumundayım. her yerde söylenen şu iki pahalı kremden birini aldım (mustela benimki). yani daha akışkan ama yoğun bir krem. sabahları onu göbeğime sürüyorum, ama sadece göbeğe değil yan çeperlere, göğüse kadar üst tarafa ve mümkün olduğunca alta. kremi sabah tercih ediyorum, işe gitmek için hazırlanmadan önce sürüyorum ve cıvık bir kıvamı olmuyor.

fakat ben biraz yağcı olduğumdan, akşamları -son iş görevim için yurt dışına çıktığımda aldığım- weleda markalı, doğal yağların bileşimini sürüyorum. onu, prospektüsünde gösterildiği üzere göğüslerime, karnıma ve totoma sürüyorum. dairesel hareketler bilmemne onlara dikkat edebildiğim kadar edip. tabi bu bir ritüel yani. o kadar yağlanmak harbiden şimdi er meydanına çıkıcam hissi yaratıyor. bu bebe yağına göre baya yoğun bir yağ, emilimi banyodan sonra hüp diye oluyor ama normalde iki dakika fazla çaba gerektiriyor. o kadar cıvıklık kalmıyor, ki normalde benim derim pek kabul etmez böyle şeyleri. millet daha doğal ürünler kullanıyor, sanırım onların da tüyleri beslemek gibi sakıncaları olabilir. hoş her yağın o riski var gibi geliyor bana.

benim göbükümün gerginliğini azaltan en önemli etken bağırsaklarımı rahatlatacak şekilde beslenmek. gerginliğimin nerden bakılsa yüzde 70 i gaz endeniyle oluyor. doğal gaz ihtiyacını karşılayabilecek kadar depolar dolu ve sadece evde rahatlayabildiğimden sancılarım oluyor resmen. en ufak bir üşütme de gaza neden oluyor bende. ama insan her gün et ya da protein ürünü tüketince içinin düğümlenmesi kaçınılmaz. benim kilit noktam sabahları ananas yemek. kesinlikle tavsiye ederim. kuru kayısı denen şeye savaş açtım. kuru bir şey yenecekse o incir olmalı kayısı değil. sadece şişkinlik ve gazı tetikliyor bende kayısının kurusu.neyse gaz sıkıntısından dolayı ekstra göbek ovuyorum

çok bok çiş muhabbeti oldu ama cidden hayati şeyler şu an benim için bunlar

13 Aralık 2011 Salı

panda

hemileliğimin ilk haftalarında bana sıkıntı veren tek şey regl ağrısını andıran kasık ağrılarıydı. sancı şeklinde olmayan ama yumurtlama ağrılarımı andıran ağrılarla fazlasıyla başetmeye çalışıyordum. regl ağrısını bilmeyenler varsa bence hamilelikte hazır olsunlar, hepsiyle bir şekilde karşılaşıyor. benim reglilerim hep ağrılı geçer, süründürürdü beni ve ciddi sancılarım da olurdu.

bulantım olmadı ilk üç ayda. zaten çok da neler yaşıyorumu algılayacak bir dönemde değildim. ruhani bir acı çektiğimden pek durup bedenimi dinlemiyordum.

ama uyku beni çok zorlayan bir şeye dönüştü. sürekli kıvrılıp kıvrılıp uyumak istedim. iş yerinde birileri konuşurken, konuşma uzadığında gözlerim yarıya indi ve resmen mücadele verdim karşılarında uyumamak için. 12. haftamdan sonra eski uykulu durumum kalmadı. şu an hafif hafif öğleden sonra mahmurluğu ortaya çıkmış durumda ve 24. haftadayım. hiç bir zaman tv karşısında ya da bir şey izlerken uyuyakalmayan ben, en sevdiğim film bile olsa ilk beş dakikasından sonra kanepede uyuyakalıp bir kaç saat sonra kendini kaybetmiş şekilde salyalarımı toplayarak uyanıyorum. tamam "uyku uykuuuu" diye sürünmüyorum artık ama günün yorgunluğuna dayanamaz oldum.

bulantım olmadı ama tiksintim baya oldu, et yemeklerinden ya da kızartma kokusundan... özellikle yağlı herşeyden tiksinir oldum. gene çok şükür burnumu tıkayıp yedim, en azından yiyebildim. kokular zaten hassas olduğum bir alandı, önceden köpek misali herşeyin kokusunu alan ben, baba adayımızın tabiriyle spiderman oldum ve tüm kokuların fazlası içimi kaldırdı.

asıl sorun tsh hormanumdaki ufak bir anormallikti. tsh hormonum yani tiroid ile ilgili olan hormon, olması gerekenden düşük, serbest t3 ve t4 hormonlarım (sanırım onlar da hormon) yüksekti. hemen endokrinolojiye gittim. ultrason muayene falan derken ciddi şikayetlerim olmadığı farkedilip iki hafta sonrasına kontrol verildi. neyse ki hormonlarım iki hafta sonra düzeldi. ama doktorum çok önem verdi bu duruma ve bir sonraki ay yine kan vermemi tembihledi. bir ay sonra endokrinoloji uzmanı bir kez daha tiroide ultrasonla baktı, ayrıca kan değerlerimi aldı ve endişelenmemem gerektiğini söyledi. gebelerdeki hormon değişimlerine aynı hassasiyetle dikkate alan test cihazları bulunmadığından ve gebelikte hormonlar kaırışıp vücut tolere etmek için uğraştığından, test sonuçlarının normal insanlardan farklı olabileceğini söyledi. tabi benim değerlerim radikal değildi, sadece ufak değişimler içeriyordu. sanırım tiroid konusu önemli. 

bu test yapılırken ayrıca rubella (kızamıkcık) ve toksoplazma testleri yapıldı. bunlar için çift değere bakılıyor sanırım; daha önce geçirilme durumu ve şu anki durum olarak. ben kediyle büyümüş bir bünyeyim. evlenmeden hemen önce 6 yaşında bir kedim vardı. trajik bir şekilde evlenip evden ayrılmadan bir hafta önce hem de babamı kaybettiğim hastalığın benzeri nedeniyle kabettim onu- bi de babam o zaman hastaydı tuhaffff. neyse hamile kalmadan önce yine yoldan bulduğumuz, bir köpeğin saldırısına uğramış, başka bir kedimiz vardı.  daha önce de onların dışında iki kediye ve sokak kedilerine bakmıştım. ayrıca ben çok küçükken bir köpeğimiz vardı sonra yine sokaktan bir köpek bulup onu çiftliğe gönderene kadar büyütmüştüm.onlar sayesinde toksoyu daha önce geçirdiğimi gördüm. her ne kadar ikinci doktorum artık geçirmişsin bundan sonra kedin sana sıkıntı yaratmaz dediyse de ilk doktorum hem de annemin yanında kediden hemen uzaklaşıyorsun dediğinden, onu annemler aldı. ama sanırım onun için daha iyi oldu çünkü şimdi bahçeli bir evde hem ev hem dışarı sefasını sürerek zamanını geçiriyor. ama kumundan uzak durmam gerektiğinin yine de farkındaydım tokso geçirsim de geçirmesem de. keza şimdi annemlerin bahçelerinde bir de köpek var. onları sevmekten, oyun oynamaktan geri durmuyorum ama dışkılarından uzak duruyorum. bebişimin de hayvanlarla içiçe büyüyüp, hem bağışıklığının hem de sosyal tarafının güçlü olmasını istiyorum. bildiğim kadarıyla toksonun hayvanlardan daha beter olan bulaşma yolu, yıkanmamış meyve ve sebzeler. kesinlikle dışarıda salata, yeşillik, yıkanması gereken herhangi bir şey yememeye başladım. aslında yeşillik sadece hamileler için değil herkes için iyi yıkanmadığında ciddi tehlike. millet patır patır amipe bağlı enfeksiyon geçirdi bu dönemde.

kızamıkçığı da çok şükür daha önce geçirmişim.

ama kaderciliğe vurmuştum ilk aylarda, biraz salmak lazım sanırım. kafa rahat olursa hamilelik de bir nebze rahatlıyor. bir sıkıntı olması ciddi korkumdu, bununla baş edebilmek için kendimi kaderin ellerine bıraktım. elimden ne gelirdi ki sakin olmaktan başka

gebiş gebiş

şu an 24 haftamın içindeyim hatta tam ortasındayım. bu hafta ay zımbırtıları çok kafamı karıştırıyor, özellikle biri sorduğunda. elimle;" işte bu kadarım" diye gösterip konuyu bitirmek istiyorum. her gittiğim yerde göbeğim olaya damgasını vuruyor ve konu hep hamileliğime geliyor, kızlar arasındaysam daha fiziksel sorular soruluyor. bazen konuşmaktan hoşlanıyorum ama bazen de bayıyorum. yahu ben hamile olmadan önce neydim ki? "başka şeyler konuşuyorduk ama" gibi düşünüyorum.

gene insan hayatının sosyalleşmesi bakımından kritik olan zamanlardan birini geçiriyorum.hani evlenirken pis pis alacağı mobilyaları konuşan insanlar olur, evlendikten sonra düğün ve balayını konuşurlar, hamilelikte göbenk konuşulurken, çocuklu ailelerin yaşı kaç olursa olsun saplantı halinde çocuklarını konuşmaları var bir de. neyseki ilk iki evreyi arkadaşlarımı ve kendimi kaybetmeden atlatmıştım. hatta ben zaten geçirilen durumdan fenalık geçiren biri olduğumdan, başkalarından kaçar olmuştum. hamilelik diğerlerine göre daha yumuşak bir süreç. bi kere baya uzun. 9 ay gün be gün her  çatlak her selülit konuşulmaz. güzel hisleri biraz kendime saklıyorum, zaten onun dışındakiler de konuşmak isteyebileceğim şeyler oluyor. evlilik hazırlıklarında da avize falan alırken baygınlık gelmiş, "perdeleri de sen seç anneeee" diye kaçmıştım. annem şimdi ufak ufak bebek odası baskısı yapıyor, ben de valla giderim katologdan gördüğümü alırım çıkarım modundayım, dolanamam öyle mağaza mağaza. güvenli olsun sağlıklı olsun yeter bana.

8 Aralık 2011 Perşembe

doktor civanım

şu ana gelebilmek için arada geçirdiğim safhaları hızlıca anlatmaya çalışıyorum.

ilk üç ayımda ciddi oalrak karar verdiğim bir doktorum yoktu. hamilelik için ev laboratuarında deneylere başlamadan önce öylesine gittiğim bir doktorum vardı. çok uzun süredir hastası olmama rağmen kendisinden memnundum. hamileliğimi kesinleştirmek için bir kaç hafta daha ona gittim. bence onunla da devam edebilirdim eğer doğum hakkında konuştuğumuzda normal doğumla sezeryanı aynı kefeye koymasaydı.

öncelikle, aksilikler dışında ama ciddi aksilikler (ters gelmesi bebeğin, içeride kaka yapması, çatının kesinlikle bebeğin çıkmasına imkan vermemesi vb.), normal doğum yapılması gerektiğini düşünüyorum. düşünüyorumdan öte aslında. ben kimim ki yağmurun gökten yağmasının yerden fışkırmasından daha iyi olduğunu düşünüyorum gibi bişi bu. tıbbın ilerlediği yerde mecbur kalındığı durumlarda muhakkak ki müdahaleler edilmesi gerektiğine inanıyorum. ama bu keyfiyete bindiğinde rahatsız oluyorum. çişimi yapabiliyorken neden sonda taktırayım gibi bir mantık bence. dünyanın her yerinde kadınlar normal oğlum yapıyorlar, her türlü canlı normal şekilde doğuruyor. insan vücudu buna göre tasarlandığından zaten ona NORMAL doğum diyorlar.

elbette ki kendimi ve bebeğimi tehlikeye atmam. risk olacağı durumlarda beni de kesebilirler. hiç problem değil ama haklı gerekçeleri olsun. duyduğum hikayelerde sorun şu idi, anne adayı normal doğum istiyordu, doktoru da tabi yaparız diyordu. ama tabi bu doktorlar için zor bir süreç, sonuçta sezaryanda tarih belli, ameliyatın süreceği zaman belli. o nedenle son haftalarda bebek çok büyük, ya da  38. haftadayken daha kanala girmemiş bebek çok acı çekersin denilmesi ama her söylenenin sonuna "tabi sen bilirsin" cümlesi eklenerek biten ani dönüşlerde bulunuyorlar doktorlar. istisnasız son bir kaç haftada vazgeçirilen anne adayları hikayeleri duydum. ya da daha beteri daha çok gençsin karnını keselim altını değil gibi söylemler de var.

ben de doktoruma cidden güvenerek, sezaryan yaptırmam gerçekten gerektiğinde, bu seçeneği kullanayım diye sapıkça bir şekilde normal doğumcu doktor aramaya giriştim. yukarıda da manyakça; "hayır durun ben ne olursa olsun normal yapıcaaaaaaam" diye bağıran bir hatun gözünüzde canlanmasın. sadece güveneceğim birini istiyorum. ve önceliğim herşeyin doğal hali. bunun hem bebek için hem kendim için iyi olacağını düşünüyorum. elbette doğum esnasında da komplikasyonlar oluyor ama bunlar sezaryanda olabilecek olan olumsuzluklardan daha az, tabi anatominiz buna uygunsa, bebek sağlıklı gelişebiliyorsa vesaire.

bu karardan sonra ilk gittiğim, hatun bir doktordu. bence en iyilerden, teşhiş olarak, insancıllığı olarak ve idealistliği olarak. ama son özelliği, bana doğuma girip girmemesinin belli olamayacağını söylediğinde dezavantaj olarak geri döndü. devlete bağlı olmayan bir üniversite hastanesinde çalıştığından ve hastane bana her türlü davranışıyla çok sevimsiz geldiğinden, doktorumsuz o hastane çok çok itici göründü gözüme. prof olmasına rağmen muaynane açmamış, 7/24 çalışarak günde yüze yakın hasta bakıyor olması da idealistliğinin sonucuydu ama bu her randevuda en az -hiç abartmıyorum- 2 saate yakın beklememi gerektiriyordu. ben de tıpış tıpış başka doktor yollarına düştüm.

iki çocuğunuda normal şekilde doğurmuş, hatta 40+2 hafta beklemiş bir tanıdığımdan şimdi gittiğim doktorun adını aldım. gittim gördüm, iyiydi rahattı ama o da prof olduğundan normalin 1.5 katı fazla muayne ve doğum ücreti vardı. normal doğum için fazladan ödeme gerekiyordu, yine de paket bir programla muayne ücretleri normale indi. ama dediğim gibi sezaryan daha uyguna geliyor,  son iki haftana göre kendimi ayarlayacağım bu nedenle bu tarife böyle diye kendisi açıklamada bulundu. evet işin içine para girince sevimsizleşiyor durum ama her yerde girecekti sanırım para araya bir yere. şu an ki doktorumda parasal durum çok kafamı karıştırdı ama onda da hızır yetişti bana... rahmetli babacığım

biraz kafası karışık bi sekreteri olsa da şimdilik doktorumdan memnunum, prof olmasını ben tercih etmedim. meğer bu dönemde erkekler daha pimpirikli oluyorlarmış. arada pek fark olmayacağını, doğumu benim yapacağımı söylesem de, ikimizin sorumluluğunda olan bir şey olduğundan, onun fikrine önem vererek beyimin istediği doktorda karar kıldım. ama kafam atarsa son anda doktoru bile değiştiririm, duydun mu doktooorrr bu tehditlerimi onutmaaaa ben düğünde kuaförümü de son hafta değiştirmiştiiiimmm ayağını denk al =P

5 Aralık 2011 Pazartesi

hamileyim hamilesin hamile

hamile olma ihtimalime göre yediğime içtiğime bi özen gösteriyordum, ama koşturmaktan bazı ağır şeyleri kaldırmaktan geri durmuyor gayet hoplayıp zıplıyordum.

tuhaf bir şekilde daha hamile olduğumu öğrenmeden, yani ana rahmine düştüğü günden itibaren bir hafta boyunca mide bulantım oldu. normalde midem bulanmaz, çöplük muamelesi yaptığımdan herşeyi karıştırıp sos baharat acı geri çeviremediğimdensağlam bi yapısı var. psikolojik manyako denmesin bana diye pek belli de edemiyordum ama arabalar tutar hale geldi, midem bir şey kaldıramaz oldu. hatta yolculuk esnasında arabayı kenara çektirip hava almak ve sarsıntıyı engellemek için durdurmam gerekti. bir hafta sonra pek bunlar kalmadı.

reglimin olacağı hafta artık bi kıpırdanmaya başladım bi test alsam mı diye ki bence büyük hata varsa var yoksa yok, zaten regl günü gelmeden anlaşılmıyor. ama reglime daha 3 gün varken sabırsızlığım uç gösterdi, bir tane aldım  ve yaptım. tabi ki bir şey çıkmadı. o beta hcg içime işleyecek de... çişime yansıyacak da... saftım biraz da heycanlı, o nedenleydi bu mantıksız davranışlar.  ama tabi durmadım, yola devam. regl olmam gereken ama olmadığım günün sabahında testi uyguladım. sabahın ilk çişi daha güzel olur diyollaa. =D bu arada sabahın altısı falan. bekledim bekledim yok bişi. sonra böyle var la yok arası ama yani mikroskopla bakınca göreceğim şekilde hatta gözümü kapayıp açınca ilk baktığımda varmış gibicesine olup da sonradan kaybolan bir çizgimsi şey çıktı.

uykusunu pek seven ve uyandırılıp rahatsız edilmek istemeyen biricik beyime koşup burnuna sidikli testi dayayıp var mı yok mu var mı yok mu diye sorup durdum. sanki adam çözecek,  burnunun ucundaki şeye gözleri 1 milim açılmış bakarak . gene bi sonuca varamadım ama içim içimi yedi. iş yerinden bir arkadaşıma durumu söyledim, kızım az bile çıktıysa hamilesin sen dedi. o an hakikaten ilk defa biri bana hamilesin dediğinden çok heycanlanmıştım. git hemen kan testini yaptır dedi bir de benim için burda test yap bakalım dedi. öğlen güya kimseye çaktırmadan yakındaki polikliniğe koştum. akşam 7 ye doğru sonucun çıkacağını söylediler. bu arada binbir akrobatik hareketle iş yerinde de bir test kendim yaptım. manyak olmak zor iş vesselam. gene hayal dünyasından gelmişcesine, buğulu, silik ötesi bir çizgi çıktı hamilelik testinde. çarem yok kırıp dizimi bekliyeceğim dedim.

daha lisedeyken hep bu biricik beyime nasıl hamile olduğumu söyleyeceğimi hayal ederdim. kan testine gittiğimi akşam da açık havada konsere gideceğimi söyledim. akşam görüşemeyecektik. akşam polikliniği aradım sonucumu sordum, karşı taraftaki bayan istiyor musunuz dedi, ben de valla herşeye hazırım şu an dedim. çünkü istiyorum deseydim ve o hayır deseydi biterdim heralde. o zaman güle güle büyütün dedi. kapadım telefonu iki saniye algılamaya çalıştım. layynnnn dedim amanınnnnn dedim. dönüp herşeyden habersiz olan arkadaşıma hamileyim ben dedim. ama çok farazi bir şeydi, biri uzaktan konuşuyor gibi. sonra da beyimi aradım, kocaaam kocaaam olmamış napalım dedim, hadi ya dedi. sonra dayanamadım yok yaaa hamileyim ben dedim. o sanırım ciddi misin, vallahi mi, gerçekten mi diye kombine eşanlamlı sorularla ufak bi tatlı şok yaşadı. sonra da bu telefonda mı söylenir ama diyerek bozuk hattı. haklıydı ama dayanamadım napıym hemen paylaşmak istedim.

sonra konserde iki zıpladıysam üçüncüde kendimi durdurdum. millet biralarla çoştu ben kokusunu bile çekmedim. ara sıra göbeğime dokunup vay be dedim sadece. daha çok oturdum hatta milletin zıpladığı konserde.

sonraki üç gün biraz çarpılmış şekilde hayal aleminde geçti

2 Aralık 2011 Cuma

commencing countdown engines on pekiii eller hazir mi?

bebek isteğim her zaman vardı. yani öyle ayyy ne sevimli diye peluş ayıları sever gibi bebekleri sevmiyor, bir bebek görünce de dönüp kocama kocaman köpek yavrusu gözlerle bakmıyordum.

hormonları tarafından ele geçirilmiş bir dişi değil hala mantık çerçevesinde bir insandım. ama evet bebek isterdim. insanın dünyaya bırakacagi en onemli seyin baska bir insan oldugunu dusunuyorum. Anne ve cocuk arasindaki bagin her canlida kutsal olduguna, en derin, en icten, en karsiliksiz duygulari barindirdigina inaniyorum. Bu tabi ki baskalarinin gorunmez baglarini gorup, onlarin cocuklarini da sevecegim anlamina gelmiyor ki bu baska bir yazinin konusu :)

beyimle evlenirken sectigim sarkilardan birini dinletiyorum simdi ona, buna da baska bir yazida anlatacagim. Sarkinin melodisinin huzur verdigini ve sozlerinin hem beycime hem de bebisime uydugunu dusundugum icin bu sarkiyi sectim. Bebisimde de daha fazla bocalamayacagimi kararsiz kalmak istemedigimi fark edip, evet eminim ve seninim dedim.

Bilincli bir hamile olmak istiyordum. Cok cok oncesinde olmasa da, hamile kalmamdan iki hafta kadar once vitamin almaya basladim. Annemin 14 yasimda tutmayi ogrettigi takvimle son yillarda ogrendigim dogurganlik gunlerini hesapladim.tek tuk ictigim sigarayi icmeyi zaten bir suredir birakmistim, alkolu de fazla kullanmiyordum zaten, o donemde iyice uzak durdum. Diyetisyen kontrolunde hamile kalmadan iki ay once basladigim bir beslenme programi vardi ki bunun bana cok faydasi oldugunu dusunuyorum. Saglik kupu gibi besleniyordum, her turlu besinden tuketiyordum falan.

Kendimi hem bedenen hem de ruhen hazirlamistim. Ruhen hazirlama kismi daha cetrefilli olaniydi. Onceden var olan gezicem ben daha ya, hindistani gormedim bi de kuba var dusuncelerime hamileliğin engel olduğunu sanıyordum. ama sonra bu özgürlük düşüncelerinden hamilelik ve çocuk için siyrilmanin yanlis oldugunu fark ettim. Hala bunun dogru olmadigina inanıyorum. "Bu" dediğim ne; hayatımı paketleyip rafa kaldırmak, dağ taş gezememek gibi.

Hamileliğe karar veremediğim dönemde kafamda kocamla barlara gidicez, konserler var bizi bekleyen, tatiller yapacagiz, daha gencim Baharımın deyimiyle; yuzume kocaman bir dovme yaptirmaya hazir degilim diye dusunuyordum. Babacimi gerçekten kaybedecegimin farkindaligina vardigim "bir gece" oldu sadece, bir gecede ben neden bundan kaciyorum sorulari kemirdi beni. Yasim otuz olmak uzere, beyim dedigim adami bu ömrümün yarisindan fazladir taniyorum, neden bebisim gezmeme engel olsun o da gelir benimle, konser acik havadaysa slingle, kapaliysa anneanne babaanne devreye girer onlarda kalir, tatillerimizi neden onunla yapamayalim gibi dusunceler yer almaya basladi. Kendi isteklerimden vazgecmem gerekmedigini kafama koydugum an rahatladim. Elbette kendimi, bebegime gore ayarlayacagim ama bu onu da kendi hayatima dahil etmeyecegim anlamina gelmiyor. Meger beni geren yeni nesil ebeveynlermis, cocuk odakli yasam ve yasami olmayan anne babalar. Kendi anne babamdan daha bilincli ama onlar gibi ozgur olmak istiyorum. Gezerlerdi, arkadaslariyla bulusurlardi, bir cok aktiviteyi yaparlardi. Onlarin yaninda bazen eglenir bazen bunalirdim. Bebegimi bunaltmadan ama baska ortamlara sokarak bir hayat surmek istiyorum. Psikologlar, anne saglikli ve mutlu oldugunda bebek de saglikli ve mutlu olur diyorlar. İste bu dusunceleri kafamda dondurup tamam hazirim dedim.

Eee ben hazirim, benim biricik kocakafam hazir miydi bakalim? kadin tarafi hormonlariyla vesaire bir sekilde hazirlanir diyorlar. en kotu kucagina aldiginda fark edersin anneligi ama erkekler! Bence erkek kısmı baba olmaz baba doğar. Adamin hamuruna bir pincik babalik katilmis olmali ki onu gelistirebilsin. Beyime bir sure verdim bu nedenle ve o emin olmadan bunu denemek istemedim. Neyse ki o hazir oldugunu gosterdi de bazi korkularim azaldi. İnsan kendindeki seylere mudahale edebiliyor da, tereddutler ya da hatalar ya da her neyse karşısındakinde olunca, o zaman caresiz kaliyor. Cocuk sahibi olma konusunda uyumu yakalayinca bunu yapmak lazim bence.

Sonra beklemeye basaladik...