11 Nisan 2012 Çarşamba

AY doğdu: doğum hikayem-1 (doğum öncesi hazırlık)

Biraz hoplaya zıplaya yazar oldum son zamanlarda, bu nedenle geri dönüp hamileliğin son zamanlarına dair yazılar ekleyeceğim. şimdi sıcağı sıcağına daha 2 hafta olmuşken ve yanımda bir ufak yaratık homurdanırken doğum hikayemi yazmak istiyorum.

ben normal doğum saplantılı olduğum için doktorumu da ona göre seçmiştim. hem tecrübeli hem de normal doğum taraftarı olmasını istediğimden referanslarla Özgür Hoca'ya gittim. tek derdim "gerekli" gördüğünde beni sezaryan doğuma yönlendirmesi idi. duyduğum birçok başka hikayede doktorlar pek de uğraşmadan "tamam alalım bebeği" demişlerdi. ben Özgür Beyin deneyimine ve içtenliğine sonuna kadar güvendim. biliyordum ki o an zaruri bir durum olmazsa beni hala hop sezaryan yapmayacaktı.

36. haftamdan itibaren iznimi almıştım. evdeki düzenlemeler ve dinlenme ile vakit geçiriyordum. aslında sona yaklaştıkça önce korku baş gösterdi. bir bilinmeze gidiyordum ve dönüş yoktu. roller coastera bindiğimi ve sonuna kadar gelmeden inemeyeceğimi tuhaf bir şekilde 9. ayımda fark ettim. bu nedenle inatla 38. haftaya kadar hastane valizimi hazırlamadım. sanırım onun hazır olması herşeyi daha gerçekçi kılacaktı. garip bir şekilde korku kendini sakinliğe bıraktı. kabul etme ve bunun doğal bir süreç olduğunu fark etme durumuyla heycan ve sukunet geldi. bunun yanında artık 38 ve 39. haftalarda sürekli nişane gelmiş mi diye kontrol ediyor, hadi artık başlasın diye, sancı mı bu ağrı şeklinde kendimi dinliyordum. yani daha önceki korku durumu yok oldu ve ben hadi hadi sancım başlasın seviyesine geldim.

sancıya kendimi hazırlamak için zaten uzun süredir yogada çalışıyordum. bir dalga halinde geleceğini ve azalarak gideceğini söylüyordum kendime sürekli. aynı zamanda gittiğim normal doğum seminerinde doğumu hayal etmemiz söylenmişti. ben de kendimi hep rahat bir doğum yapacağımı hayal ederek olumladım. bunun yüzyıllardır tüm canlıların yaptığı bir şey olduğunu vücudumun buna göre tasarlandığını kendime işledim durdum. yine seminerde sancı aralarında yürümemizin iyi olacağını, sancı esnasında derin nefes almaya ve nefes egzersizlerine odaklanarak, bebeğin aşağı iyice inmesi için sallanma hareketi yapmamızı önermişlerdi.

ben evde kaldığım sürede yürüyüşlerimin süresini arttırdım. son derece yavaş tempoda, konuşabilecek nefes seviyesinde ve vücut ısımı arttırmadan her gün yürüyebildiğim kadar yürüdüm.  gelmiş gelmiş en zor kış döneminde yürüyemeyecek olduğumdan yürüyüş bandını ödünç vererek bu konuda bana sponsor olan biricik arkadaşım Sezen'e öpücüklerimi gönderiyorum. yürüdükten sonra yogada öğrendiğim squat hareketini yaptım ve her gün çılgınlar gibi hurma yedim. koca kafalı tatlı kocama göre bunlar hep faso fiso varsa yoksa vücut geneiği. ki bende annemden aldığım genlerin bu konuda bana yardımcı olduğunu düşünüyorum. yaptıklarımın elbet bana yararı oldu belki az belki çok, en azından psikolojik olarak "ben elimden geleni yaptım" diye düşündüm ve bunların bana destek olacağına inanarak rahatlamış oldum.

elim ayağım doğuma giderken bile çok fazla şiş değildi. çok yorgun bir günün ardından ayaklarım şişmiş gibiydi. görenlerin hepsinin farklı yorumu vardı. daha ağzımın yüzümün şişmediğini ya da rengimin hala normal olup sarıya dönmediğini söylüyorlar bu nedenle daha doğumuna var senin diyorlardı (bu tespitleri doğumumdan bir gün önce yaptılar!). ürkmeye başladım doğuma girmeden önce bi shreke benzemek gerek sanırım diye düşünüyordum. kafa kocaman, renk bi tuhaf haydi hayırlısı.

hep sancıyı kafamda azımsamaya çalıştım. ben ki ne regl sancıları görmüş, günlerce kıvranıp yataktan çıkamamış, iğneden kokuma gıkımı çıkarmadan nefessiz bir kaç gün geçirmiş insanım. doğumda çektiğime dişimi sıkacağım, ayrıca daha daha şiddetli bir regl sancısı bu bence, 3 gün değil bir gün çekeceğim aynı zamanda Nurettin Hocam var yanımda o da verecek epidurali oooohhh tatlı tatlı doğum yapıcam. hep bunları hayal ederek günlerimi geçirdim. bir de bol bol film izledim. herkesin uyarısı bundan sonra hayat yok! olduğundan bir daha film izleyemem ben ya diye günde en az 2 film deviriyordum. ama psikolojim bozulmasın diye haberlerden uzak durduğum gibi, konusu beni üzebilecek filmlerin de yanına yaklaşmıyordum. biraz köpük geçti filmler bu yüzden ^_^

evde sıkılmadım. herkes beni evde sıkılacaksııınn! diye uyardı. bıktım bu herkes ve bilmişliklerinden zaten. carcar car. bu arada internetten ve bir yığın kitaptan "bebeniz size geliyor" bilgilerini okumadım. bence doğum, hamilelik ve püf noktaları hariç çocuk bakımı içgüdüsel doğal süreçler. bu kadar konuya yabancılaşıp çılgınlar gibi bilgiye gömülmenin bir manası olduğunu sanmıyorum. zaten iş başa geldi mi o bilgiler bir anda uçuveriyor. ha hiç mi bilgiye saygım yok, elbette ki var. az ve öz almaya çalıştım sadece.  bilgi kirliliği beni ürküttü o kadar. bir tek kitap okudum bu dönemde o da son haftalarda evde kaldığım zamanlarda hımm güzel fikir dediğim anneanne usullerini yeniden popüler yapan Harvey Karp'ın Mahallenin En Mutlu Bebeği idi. Bence orijinalinden okunması daha iyi zira çevirisini çok iyi bulmadım kitabın. yine de bence baş ucu eseri. ikinci baş ucu eseri de anneniz. ama sanırım herşeyden önemlisi  kendi iç güdülerim. ben artık bir anneyim ve sakin serin kanlı olduğumda bu bebişe bakacak donanıma sahibim. kilit nokta cidden sakin kalabilmek, o pek kolay olmuyor çünkü :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder