20 Şubat 2013 Çarşamba

bebekle başka semalar - ilk diş

Kolay oldu mu? Kesinlikle hayır! Yurt dışına çıkmaya karar vermemiz birkaç ayımızı aldı dersem yalan olmaz. Gidilmesi gereken toplantıyı neredeyse hamileliğimde biliyorduk. Babasıyla birlikte, nasıl bir naiflikle bebeği doğurduktan sonra 6. ay civarlarında ikimizin 3-4 günlüğüne bir yere gidebileceğimizi düşündük bilemiyorum. Hadi bende hormonlar hamile kafası beyimin nesi vardı bilemiyorum. Hoş yalan demeyeyim o da geçen ayların sonlarına doğru bu geziyi unutmam için bahsetmez olmuştu.

Benim kafa bi milyon hayal kuruyordum, kızım 6 aylık zaten oturuyor olur!!! Ek gıdaya başlamış olur (benim için başlamak bebeğin sabah öğlen akşam köfteler hünkar beğendiler yiyecek falan sanıyordum)!!!!Annemlere bırakırım elbet anneannesinde kalacak erken başlar (bırakabilirim sanıyordum, anneme gündüz bile bırakırken bir saat için on tembihte bulunuyorum gece nasıl durabilirdim acaba)!!!

Pediatrist ve psikolog özellikle bu aylarda geceleri anneden ayrı kalmaması gerektiğini söyledi, ayrılık korkusunun derinleştiği bir dönemde yanında bir kaç gece olmamam onu sıkıntıya sokabilirmiş. Bir de katı gıda dediğimizin bir yoğurttan ibaret olduğunu bilememişim, ben vazgeçtim gidemem zaten dedim. Ama sonra dayım ve yine psikolog neden maaile gitmediğimizi, böyle birlikte bir yurt dışı tatilinin hepimizi mutlu edebileceğini söyleyerek bir anda bambaşka bir pencere açtı.

Bunu uzuncaaa bir süre düşündük, olabilirdi, güzel de olurdu. Böyle bir fırsat her zaman ele geçmezdi ben zaten hala işe başlamamıştım, herkes büyüyünce bunun daha zor olabileceğini söyleyip duruyordu. Biz yuvarlayıp bari bir hafta yapalım diye düşündük. Tabi maddi boyutu kafamızda evirdik çevirdik. Gene katlanmamız gereken bir bedel olarak hem maddi tarafını hem de yaşayabileceğimiz zorlukları göze alarak gitmeye karar verdik.

Asıl karar vermesi gereken ben oluyordum, son zamanlarda biraz huysuzluk çökmüştü, geceleri daha fazla uyanmaya başlar uykusuna zor dalar olmuştu. Zorluk her yerde zorluk dedim bende, eğer istediğim buysa her zaman her şeyden korkmamayı öğrenmem gerekirdi. Bazen sırf bu itme gücüyle kızımı gezmeye çıkartıyorum. Yoksa evde kalmak hep daha kolay geliyor. Ama dışarı çıkmanın, hava almanın (avmlerden bahsetmiyorum, avmler doğal olarak herkesin işine daha rahat geliyor. açık havayı kast ediyorum) bana iyi geleceği kesin kızıma iyi geleceği daha da kesin. Doktorumuza soğuk havalarda dışarı çıkarmamızda sorun var mı diye sormuştum mesela, bana "aksine çocukların her gün çıkmasının onlara daha yararlı olduğunu düşünüyoruz" demişti. Böylelikle temiz hava alıyor, sakinleşiyor, evde kalmaktan sıkıldığını çok açık görebiliyorum. Ne zaman çıkarsan kıyafetini nasıl yaparım, ne yiyecek almalıyım, hava da soğuk falan diye düşünmeye başlasam, hayır bunları engel diye çıkarırsam hiç bir zaman aşamam diyerek bi kuvvet öyle ya da böyle çıkayım diye kendime cesaret veriyorum. Bu sefer tabi çıkmaktan kastım daha büyük boyutta oldu, yurdum sınırları dışına çıktım. Ayarı tam koyamamışım =)

Bu sefer THY yerine Lufthansa'yla uçtuk. Yine o korkunç ilkel çocuk kemeri vardı ama neyse ki 6. aydan itibaren kucağımda oturtmaya başladığım için bir önceki uçuştan daha rahat geçti. Oturtma kısmı rahat oldu ama bu sefer uçuş daha uzun sürüyordu ve kızım artık 3 aylık değil 6 aylıktı. Lufthansa maalesef THY gibi bebek arabası için büyük poşetler vermiyor, yine uçağın kapısında görevliye veriyoruz, onlar da öylece alıp alttaki kargoya taşıyorlar ve tabi sağa sola atıldığından gayet pisleniyor. Bir de üstüne pervaneli uçakla aktarmalı bir uçuşumuz daha vardı. O daracık yerde kucakta çocukla bir iki saat otuz dakikalık bir de üstüne pırpırla bir saat uçuş yapmak kolay olmadı. Neyse ki giderken yanımızda oturan anlayışlı beyefendi arkada boş yer varsa geçmek istediğini, bebeğin rahat uyuyamadığını söyledi. O geçince kızımı aradaki koltuğa yatırdık. Gidişte ve dönüşte biraz daha mızmızlandı az az ağladı, kalkmak istedi meraklandı, çevreye bakmaya çalıştı ama yine de kalkışlarda ve inişte emerek rahatladı. Pırpırda ise gürültüden ve dışarıdaki rüzgara rağmen içerideki nemli sıcak havadan başta rahatsız olsa da alıştı.

İki farklı ülkede kaldık. Bunların arasında bir de tren kullandık 2 saatlik. Kaldığımız iki otelde de "baby court" vardı. Şehir bazında incelemek gerekirse Lüxemburg ve Paris'e gittik. Bebekle Lüxemburg ve bebekle Paris seçeneklerinden kesinlikle ilkini tercih ederim. Vadisine rağmen daha medeni ve daha düzenliydi Lüxemburg. Oradaki otelde özellikle odamızı giriş katından verdiler ve gram merdivenle, kaldırımdan hoplatmayla uğraşmadan tüm şehri dolaşabiliyordum. Son gün wrapime sarıp kızımı, bir de turistik mini şehiriçi tur trenciğiyle şehri bile gezdim. Her yer tekerleklere göre düzenlenmişti ve dolaşırken her hangi bir sıkıntım olmadı. Hava ve otel alıştığımızdan biraz soğuktu. Kara Avrupası soğuğu beni hep çarpar hele şehrin içinden nehir vs. geçiyorsa. Ama kızımı hasta edecek şeyin mikrop ve tam tersine terlemek olduğunu düşünüyorum. Battaniyelerini üzerine örtüp, cam tarafına yakın kenardan havayı kesmek için de havlu serip mümkün olduğunca korumaya çalıştım. Asıl sorun odada kaldığımzı süre içinde kesinlikle durmaması ama odadan dışarı adım atar atmaz soğuğa aldırmadan çevresindeki ağaçları insanları seyretmesiydi. Sorun diyorum çünkü çok huzursuz ve mutsuzdu odada, canının yandığını fark ettim ve doktorunun söylediği dişleri geliyor lafı kulaklarımda çınladı. E be güzel kızım, diş çıkarmak için buralara gelmeyi mi beklemiştin.

Tren hususunda pek sıkıntı yaşamadık, genelde uydu zaten tıngır mıngır giderken. Elin ecnebisi trene bile bebek bakım odacığı yerleştirmiş ben koca kurumda süt sağmak için fellik fellik boş oda arıyorum yaleppiim.

Paris kısmı daha sancılıydı, daha önce kısa dönem orada yaşadığımdan neyse ki duruma hazırlıklıydım. Yine de tek kişinin sığabileceği asansör, daracık kaldırımlar ve en korkuncu küçük metro duraklarındaki çıkılması gereken yüzlerce merdiven. O bebek arabasını indirmemek için neredeyse her yere yürüdük. Tabi yağmur da Lüxemburg'daki gibi medeni medeni yağıp durup sakinleşmiyordu Paris'te. Yağmurun çamura karıştığı bir akşam mesela bizimki "emicem" diye Eiffelin altında çığlık çığlığa ağlamaya başladı. Yağmurdan korunacak ve saklanacak bir yer bulamayınca büfenin arkasında ayakta emzirmek zorunda kaldım saçlarımdan şıp şıp sular damlarken. Diş çıkarırken damağını kaşımak için, sakinleşmek için, acısını azaltmak bazen kendini güvende hissetmek için hep emmek istedi. Aslında istedi ama inatla ememedi. Yani emmek için ağlıyor ama kesinlikle memeyi almıyordu. Dolaşa dolaşa emzirdim bir kaç hafta rahatlasın diye. Doktorumuz diş çıkarırken kullanılan jellerin yutulduğunu, düşük  ölçek Calpol vermemizin daha iyi olacağını söylemişti.Zaten söylenen jelin de Türkiye'de artık satılmıyordu. Sonunda bir Fransız restaurant sahibi, beklenilmeyecek sıcak davranışlarla kızımızla ilgilendi ve kendi kızından edindiği tecrübeyle Dolodent diye bir jel önerdi. Valla şu an yalvarsan ağzını açmaz ama o zamanlar dişini kaşıyarak masaj yaparak günde üç kez mırıl mırıl sürdürdü jeli. Biz de nispeten rahatladık. Paris'te ilk dişini kesti zaten alttan çıkan ilk dişinin yanındaki ekürisi akabinde çıkıverdi. Anladığım şey dişleri diş etlerini kesip uç gösterdikten sonra o sancılı sürece bir süre ara verilmiş oldu, keyfi yerine geldi.


Ancak katı gıdaya geçiş bizde biraz sancılı oldu, hele böyle bir değişimde o yoğurtcuğu bile kesinlikle kabul etmedi. Benim saç baş yoğurt kalıntısı beyaz beyaz dolaşıyordum.Gitmeden bir hafta önce başlamıştık sadece yoğurda, onu da akrobasiyle iki kaşık yerse biz parendelere devam ediyorduk mutluluktan. Oralarda bir de sıcak süt rica edip kendim yoğurtlar yapmaya kastım. Nuh dedi peygamber demedi, yemedi. Biraz aksadı ek gıda macerası.

Gereksiz bir korkuyla kızıma bir ufak bavul içinde bir ton kıyafet almışım. N'aparım oralarda! (Allahın dağına gidiyorum ya!!) Ya üstüne bir şey dökerse ya işerse kakasını yaparsa falan gibi durumlarda manyak tedbirli oalcağım diye fazla fazla götürmüştüm. Sonuçta bavulun 2/3 tertemiz kıyafetlerle geri döndüm. Ayrıca elimde iki sıkıverirdim ki zaten üzerinden çıkardığını bile hemen elimde yıkıyordum. Bize bavul, sırt çantası, kıza bavul bir de bebek arabası zor oldu. Şimdi gitsem Bize bir sırt çantası kıza sırt çantası ya da çekçekli tek bavul alırım başka bişicik de almam. Kan ter içinde köylü köylü bir ton eşyayla bu tatili tamamladık. Çok şükür az çarpıldık ama güzeldi, yapılabiliyormuş dedik. Herkesin hakkı varmış yalnız, böyle emeklemiyorken, farkında değilken, ilk zamanlarda gezin tozun demişlerdi.İlk 6 ayda böyle yerlere gitmek çok daha kolay eğer gaz sancılı, fiziksel sıkıntı yaşayan, kolik vs bir bebeğiniz yoksa. Çünkü biz 6 aydan sonra aşağı doğru yuvarlanmaya başladık. Şimdi saçlar diken diken ikimizde de zapt edemiyoruz, dur-sustan anlayacak yaşta da değil kirpim, başkalarını azami rahatsız etmeden zor geçerdi böyle bir gezi.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder