9 Şubat 2013 Cumartesi

popoda kumlar

Bu bir geziler bütünü yazısıdır-yaz tatil(ler)i

Yaniiiiii, şimdi ankara'nın kuru havasındayım, gidecek yerler kısıtlı ve pek de ilgi çekici değil, haydi bunları heeep geçtim asıl doğum iznindeyim. İzindeyim yahu izin, yazın tatile gitmeyecektim de ya ne yapacaktım?!

eee peki alıp küçük üzüm saçlı üzüm gözlü kirpimi tek başıma kendimi tatil beldelerine vuracak değildim. Yandaşlar bulmalıydım, çoğul olmalıydılar çünkü beyim de benim gibi doğum izninde değildi ve kısıtlıydı izin durumu. Tabi ki vefakar cefakar (doğu lisesi diyesim geldi, üniversiteyi bitirip hala çizgi film izlersem kant yerine böyle şakacı andy'e gönderme yaparım anca) anacımla bir tatil daha yapacaktım.

Annecim sağolsun üç aylık kızımla beni güzel bir otelde süper bir haftalık tatile götürdü. Tatil kulağa güzel gelse de gözüme korkunç geliyordu. Güvenli evimden ayrılıp nasıl tepki vereceğini bilemediğim bebişimle yabancıların arasına karışacaktık. Bildiğim düzenden çıkacaktım ve ne olursa olsun düzenim değiştiğinden zorlanacaktım. Yani evet tatil fikri harikaydı ama bir de ben topaç gibiydim. En zor kısım içine girebileceğim beni deniz analarından ayıracak bir mayo bulmaktı. Kendime hep anayım ben annnnaaaaaa dabi dobaç gibin olacağııımm diye telkinlerde bulundum.

Önce kısa bir uçak yolculuğu yaptık, sonra da otelimize yerleştik. Ben daha otel rezervasyonunu yaptırırken bebek yatağı olacağını özellikle belirtip gitmeden önce de teyit aldım. Sonradan da öğrendiğim üzere otellerin çoğunda kaliteli kalitesiz bir şekilde park yataklardan bulunuyormuş. Bücürük ortama uyum sağlamakta pek gecikmedi. Sonuçta deniz havası, tatlı bir esinti, alması gereken d vitamini ve deniz!

Deniz tatiline gitmeden önce belirli şeyler aldım yanıma, öncelikle güneş kremi. Zaten güneşe çıktığı anda tatil matil demeden sürmem gereken bir şey güneş koruyucu. Ben sebamed ürünlerini almıştım. Hem sürülen hem de püskürtmelisini. Güneşe çıkmadan en az 20 dakika önce vücudunun her yerine sürüyordum.


Denize çıplak girmesi fikri hiç hoşuma gitmedi, ama öyle ıslak kalacak mayolardan da almak istemiyordum. Deniz kenarında oynayacak kadar büyük olduğunda tüm çirkinliğini göze alarak ultra viole ışınlardan koruyan uzun kollu tuhaf şeylerden almayı planlıyorum. Ben suya girmeye imkan veren huggies little swimmers bezlerden ve büyükçe bir kaç tişörtten kombinledim kızımın plaj kıyafetlerini =D

Denize girecekse hakkıyla yapmalıydı bunu. Simit için çok küçüktü ama kucağımda ne kadar rahat edebilir bilemedim, açıkcası biraz da suyun üstünde takılsın istedim. İnternette tatil fikrini kafama koyduğumda tam da istediğim gibi bir şeyle karşılaştımm. Anlattıkları kadar abartılı olmasa da gayet işlevseldi. Bu simitimsi şeyin yapısı biraz daha farklıydı, bebeğin yürüyünce kaybettiği, suyun içinde ayaklarını kurbağalama çırparak yüzme refleksini devam ettirmesine yardımcı olduğunu belirtiliyordu. Yani bizimki bi Ye Shiwen olmadı tabi ama cidden tatlı bir su kurbağası oldu bu simitimsi şey sayesinde. Hayır simit demeye dilim varmıyo on katı pahalı olduğundan, ama beyim hehe simit yahu bu diyerek benimle az uğraşmadı.



Bunların yanında bir de decathlondan şu yüzücülerin kullandığı küçük suyu toplayan bezlerin büyüklerinden aldım. Onu da denizden çıkınca kurulamak için kullandım. Denizden çıakr çıkmaz cildi hassas olduğundan tuzlu kalmaması ve cildine zarar vermemesi için hemen ufak çaplı duş aldırıyordum.

Bunların yanı sıra tabi ki güneş için şapka, bol bol tülbent ve müslin kumaş, kısa kollu ve kolsuz tulum, akşamları için penye hırka vs. aldım. Kesinlikle olmazsa olmaz bir kaç oyuncağı vardı, tabi en sevdiği ineği bizimleydi. O inek uzunca süre favorisi oldu zaten.

Sabahları kahvaltıdan sonra bir süre, öğleden sonra da saat 4'den sonra güneş yumuşayınca deniz kenarına gidiyorduk. Güneş görmesi çok önemli bence ama en pis ve tehlikeli saatlerde üzüm saçlımı güneşin kötü ışınlarına maruz bırakmamaya özen gösteriyordum.

Deniz konusunda pek tepkisizdi. Pek algılayamadı, biraz büyük bebekler ve çocuklar seviyorlar, korkuyorlar veya rahatsız oluyorlardı ama bizimki kuzu kuzu kucağımda girdi kısa süreliğine durdu ve duş alıp deniz kenarında gölgede uyudu genelde. O saatler dışında da odada uyuyordu.

Duşu genelde kucağımızda yaptırıyorduk.

Asıl acılı süreci beyimle yaptığımız tatilde yaşadık. Yol uzundu, neredeyse bir gün boyunca arabayla gittik, virajlıydı kızım olmasa da ben ters yüz oldum. Bu sefer Ağustos başında tatile gitmiştik ve gittiğimiz iki haftanın ilkinde Datça, orada yaşayanlara göre tarihinde olmadığı kadar esintisiz, nemli ve sıcaktı. Ben sıcaktan ve kızımı klimayı minimumda kullanarak nasıl serinleteceğimi çözemediğimden kafayı çizdim. Palamutbükü'nde kaldığımız pansiyonumsu barakalar korkunçtu, 2 gün orada kalmak zorundaydık, bebek yatağı yoktu ek yatak konulmuştu ve ben bebişimi orada tek başına yatıramazdım. Baba direk sünger yatağa postalandı, hiç bir zaman birlikte uyumayı tercih etmeme rağmen yatağa enine en uca yatarak, kirpimi bir tarafı duvara gelecek şekilde uyuttum.

Odada yalnız olmadığımızı iki iri böcükten misafirlerimiz olduğunu neyse ki son sabah ayrılırken fark ettik. Deniz ne kadar güzelse kaldığımız yer o kadar kabustu. O iki gün geçmek bilmedi, neyse ki daha sonra Palamütbükü'ne göre daha sakin ve deniz olarak daha az güzel olan Ovabükü'ne geçtik. Sakinliği sevdik, kaldığımız eyre bayıldık. Uzun süredir yurt dışı misafirleri de olan Hoppala Pansiyon'da arkadaşlarımızın tavsiyesi üzerine kaldık. Tecrübeleriyle bebek yatağı bulundurmayı akıl eden bir işletmeydi hem de birden fazla. Oradaki sıkıntı çıldırtan sıcak ve nemdi. Sadece o haftanın sıfır esintiyle bu kadar nemli olduğunu sonradan öğrendik.

İkinci hafta ise Akyaka tarafına geçtik ve rüzgara, serinliğe doyduk. Kaldığımız Baga Otel hem temiz ve rahattı hem de yine bebek yatağımız hazırdı. Özellikle Akbük'de muhteşem bir denizde yüzebildik, bebişimin keyif aldığını sanıyorum. Kızım tatilden döndüğünde en çok akşam serinliğinde deniz kenarında arabasında uyumayı aradığını düşünüyorum. Bunu tüm tatillerde doyasıya yapmıştı ve keyfi pek yerindeydi. Biz hiç arabayla dolaştırarak uyutmadık, ona alışmasın istedik. Emzirdikten sonra arabasına koydğumuzda sakince kendisi uykuyadalabiliyordu. Ha şimdi durum böyle mi, deniz kenarında nasıl olur bilmiyorum ama tatilin üstünden 4 ay geçti ve evde terör estiriyor. Biz hala sallamıyoruz ancak başka yöntemleri kullanıyoruz, emzik, uyuyana kadar yanında durma gibi.

Bu tatiller dışında babasının memleketine sonra da bir kez daha annesinin memleketine gitti üzüm saçlım. Bunlardan birinde Ilgaz'a çıktık, malesef orada da bebek yatağı yoktu. Şimdi olsa ne yaparım bilemiyorum fır fır dönüyor artık ama o zaman uyurken yan destek yastığını kullanıyordum ve genelde sakince sırt üstü yatıyordu. Şu an sırt üstü yatağa bağlasam dişleriyle kemirip söker ve yüz üstü döner. Ilgaz'da dolaşırken wrapi kullandım ve kendime bağlayarak yürüyüş yaptım. Dağ havası serince olduğundan hem kızımı sıcak tuttu hem de dağ taşda bebek arabası kullanma imkansızlığını ortadan kaldırdı.

Bu tatillerin hepsinde 6 aylıktan küçüktü. Sonraki yazımda altı aylıkken ve diş çıkarırken gittiğimiz yurt dışında saçlarımın nasıl diken diken olduğunu anlatmayı planlıyorum. Haydi bakalım











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder